Sene 2003.. Türkiye bir Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapıyor. Herkes tek yürek. Voleybolun hızla artacak ivmesinin fitili ateşleniyor. O günlerde sahada yer alan 12 voleybolcu, bu gün belki de binlerce kız çocuğunun voleybol oynama sebebi.Bu, kazanılan gümüş madalyadan da anlamlı bir zafer. İşte o takımın –yani tam 14 sene öncesinin- yıldızlarından Esra Gümüş Kırıcı ve Gülden Kayalar Kuzubaşıoğlu’nun hikayesi sona erdi geçtiğimiz günlerde.
Bu ikili, Türk voleybolunun yaşadığı en güzel dönemlerden birinin kahramanları. Onların başarıları bile neredeyse ortak. Bütün takımlar büyük kazançlardan sonra ilk olarak tek bir cümle söyler:”Biz bir aile olduk.” Kural böyledir. En iyi kadro değil en iyi takım kazanır her zaman. İyi arkadaşlıklar kapıyı açar,galibiyetleri karşılar. Son 15 sezonda kurulan birçok “iyi takım”da Esra ve Gülden’in de imzası var.
********
Gülden Kayalar’ın hikayesi oldukça farklı. “Olmaz” denilen cinsten. Beden eğitimi öğretmeni olmuş,atama beklerken;yani nispeten daha sıradan bir hayata adım atacağı sırada gelen bir teklif dünyasını değiştiriyor. Anlaştığı Bolu Spor Kulübü kapanınca istikameti 1.Lig’e yükselen diğer takım Urfa oluyor. Üniversiteyi bitirene kadar 1.Lig’de oynamamış ve kariyerini smaçör olarak sürdürürken Şanlıurfa Gençlik’te geçirdiği tek sezon tüm taşları yerinden oynatıyor.İlk kez libero olmasına rağmen yansıttığı performansla başlayan milli takım serüveninin Olimpiyat Oyunları’na uzanacağını muhtemelen o bile tahmin edemezdi. Bu, belki de “İyiler mutlaka kazanır.” tezini doğrular nitelikte. Nerde,ne şartta olursa olsun;yolun bir noktasında,günün birinde iyiler gerçekten kazanıyor. 2003 Avrupa Şampiyonası’nda “En İyi Libero” ödülüyle taçlandırdığı gümüş madalyası,aynı zamanda onun kendi deyimiyle “yuva”sı Eczacıbaşı’na transferini de sağlıyor.
Esra Gümüş Kırıcı ise bu maceraya basketbolun ona göre olmadığını anlayarak başlamış. Voleybol kariyerine Ankara Vakıfbank’la start veren Kırıcı,kulübün kapanmasının ardından daha fazla süre almak istediği bir takımda oynamak üzere Yeşilyurt’a transfer oluyor. Burda sağlam manşeti ve hücum becerileriyle kendini gösterdikten sonra 2003’te Avrupa Şampiyonası’yla devam eden yükselişi,ona yıllarca kaptanlığını yapacağı,”Hayallerimi süsleyen takım”dediği Eczacıbaşı’nın da kapılarını açıyor.
Bu ikilinin oda,takım,yol arkadaşlığı da böylelikle başlamış oluyor.
Eczacıbaşı’nın Marco Motta’yla yaşadığı yenilenme harekatından sonra takımın yeni kaptanı Esra,gizli kaptanı Gülden üst üste 3 kere Türkiye Ligi’ni kazanırken,kariyerlerinde ilk kez 2009’da Avrupa Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finalleri’nde oynama tecrübesi ediniyorlardı. Daha sonra bu,bir alışkanlık haline gelecek;onlar voleybolun yükselişine en yakından –yaşayarak- tanıklık eden iki isim olacaktı.
*******
2011’de çapraz bağları kopan Gülden için zorlu bir süreç yaşanırken,en yakın arkadaşı Esra bu kez onun liberoluk görevini üstleniyordu. Baştan sona görev oyuncusu olarak geçen bir kariyerdi bu.13 sene boyunca oynadıkları hemen her kadroyla yan yana servis karşılayıp,aynı sevinci paylaşıp,aynı yenilgiden kendilerine pay biçmek bunu gerektiriyordu. Ne gerekiyorsa onu yapmayı.
Zaten henüz 8 ay önce ameliyat olan Gülden’in yapacakları vardı,beklenenden erken toparlanıp sahaya döndü ve 2011’de bir kez daha Avrupa kürsüsünde yer alan takımın liberosu olmayı başardı. Esra Gümüş ise o takımın da kaptanı olarak sahada yer aldı.
Böylelikle Türk voleybolu için bambaşka bir altın çağ başladı. Bu ikili yine “ablalık” görevini yapıyor,aynı zamanda saha içinde manşet ve defansın bel kemiğini oluşturuyordu. Bu büyük zaferin ardından Eczacıbaşı’yla yollarına devam eden Esra ve Gülden, 2011-2012’de ligdeki tüm kupaları kazanma başarısı gösterdi. Süper Kupa ve Türkiye Kupası’nı alıp Türkiye Ligi’ni bir kez daha zirvede bitirdikleri o sezonun ardından gelen yaz ise herkes için unutulmaz bir dönemdi.
2012 yazında yaşananlar;geleceğe ışık tutan,dönüm noktası gelişmeler olarak tarihte yerini aldı. “İlk”lerin yazı.Ankara’da tarihimizde ilk kez Olimpiyat vizesi almamızın ardından,as kadroların mücadele ettiği Dünya Grand Prix’de ilk kez üçüncü olmuştuk. Sıra büyük umutlarla gittiğimiz Olimpiyat Oyunları’ndaydı.Beklediğimiz gibi olmadı.Londra’dan buruk dönerken ise herkes çok daha fazlasını yapabileceğinin farkındaydı. Üzüntü biraz da bundandı. Gruptan çıkamasak da,edinilen o tecrübe;o büyülü dünyanın bir parçası,”Olimpik Sporcu” olmak oyuncular için yaşanılabilecek en anlamlı duygulardan olsa gerek. Üstelik onlar bir kez daha öncü bir ekibin parçası olmuş,bir kapının daha kilidini beraber açmışken.
*********
Artık kariyerlerinin sonlarına yaklaşan iki sporcu için eksik bir parça daha vardı,yıllarını verdikleri Eczacıbaşı’yla alınacak bir altın. Her sene başında hedef koydukları,emek harcadıkları,çok yaklaştıkları,kaybettikleri ama kazanmak için hep daha da güçlü olarak yeniden başladıkları o altın.
İnsanları en çok kaybetmek birbirine bağlar belki de,çünkü kayıpları kabullenip bölüştürmek,pay etmek en zorudur her zaman. Eczacıbaşı’nın kaybettiği günlerde dışardan izleyenlerin gördüğü bu ikilinin parçaları ayakta tutmak için ne denli çabaladıkları oldu. Volero Zurih maçının tie-break setinde,Vakıfbank yarı finalinde… 2015 yılının en iyi “takım”ı olmuşlardı. Sonunda da o kupa geldi. O kupa Esra Gümüş’ün ellerinde yükseldi,Gülden Kayalar yine en iyi libero olarak zirvedeydi.Eczacıbaşı bununla da yetinmedi,Dünya Şampiyonu apoletini de büyülü sezona ekledi.
********
Libero olmak zordur ve aslında görünenden çok daha fazlasıdır. Çünkü oyun servis karşılamakla başlar. Voleybolda topu sürüp sayıya ulaşmak mümkün değildir ve top pasörün eline ne kadar iyi giderse varyasyonlu oynayıp blokları dağıtmak o denli kolaylaşır.Sayıya giden zincirin ilk halkası çoğu zaman liberolardır. Gülden Kayalar Kuzubaşıoğlu bırakırken bile bunu en iyi başaranlardan biriydi.Bunların yanısıra hep güleryüzlü,yardımseverdi;mütevazi,başarıların yakıştığı,değiştirmediği… Vedasının ardından yolu Eczacıbaşı’ndan geçen takım arkadaşlarının onun için yazdıkları satırlar bile farkını bir nebze anlamaya yeterdi.
Bir geminin kaptanı olmak ise çok fazla nitelik gerektirir;çünkü kaptan hep rotayı takip etmeli,ekibini yönlendirmelidir. Esra Gümüş’ün azmi,hırsı,takımın lideri olduğu kadar bir parçası olması da Türk Milli Takımı ve Eczacıbaşı’na çok şey kattı şüphesiz. Dümende geçirdiği yıllarda elde ettikleri de bunu kanıtlar nitelikteydi. Öne çıkmadan,yönetmeden;sadece kaptan olmanın bilinciyle,daha iyisi için,takımı için yaptığı her şey de zamanla onunla bütünleşti.
*******
Peki sporcuları unutulmaz yapan asıl şey nedir? Mükemmel bir kariyer,sıradışı bir oyun mu? Kimsenin yapamadıklarını başarmış olmak mı? Bu özellikleri barındıran birçok sporcu tarihin tozlu sayfalarında yer alıyor. Peki ya efsaneler? Herkes tarafından saygı görmek,ardından sadece seni alkışlayan bir kitle bırakmak için iyi bir oyun sergilemekten çok daha fazla şey gerektiği aşikar. Muhtemelen bu kadar başarılı olmasalar da,böylesine çok sevileceklerdi onlar.Çünkü oyunun da ötesinde arkadaşlıkları,yansıttıkları,duruşlarıyla hep örnek oldular. Türk voleybolunun bu unutulmaz iki efsanesinin yolunun yine voleybol duraklarından geçmesi dileğiyle,çünkü onlardan öğrenilecek hala çok fazla şey var.
Selin Aslı İLERİ