Elenora Lo Bianco

Bir sporcu en fazla neyi kazanabilir? Dünyanın en iyisi,mevkiinin en değerlisi olabilir. Son düdük çalar,maç biter. Oyunun içindeki tüm kazançlar ve kayıplar geride kalır ve skor ne olursa olsun hayat devam eder.

Lo Bianco sporu henüz bırakmasa da yaşayan efsanelerden biri.Kısa boyuna rağmen oynattığı muazzam oyunu,şiir gibi pasları,kariyerindeki sayısız madalyasıyla hafızalarda yer alıyor. Ama bütün bunların ötesinde o, hayatı pahasına mücadele eden gerçek bir savaşçı.

Kariyerinin son yıllarında, Galatasaray-Yamamay maçından önce söyledikleri onu anlamak için ipucu olabilir. Kazanma hırsının büyüsü,kaybetmeyi kabul etmemenin gücü var bu cümlelerde.O,alacağı derecenin onun Lo Bianco’luğundan hiçbir şey eksiltmeyeceği dönemde bile hala zirveden başka bir yere kendini ait hissetmiyor:

Çok turnuva, çok final oynadım. Bugün sahaya sakın aklınızın bir köşesinde ‘Finale çıkmak başarıdır’ düşüncesiyle çıkmayın. Şunu sakın unutmayın: Tarih şampiyonları yazar, finalistleri değil. Herkes şampiyonları hatırlar, ikincileri değil. Ben şampiyonluklar da yaşadım, finaller de kaybettim. Bu duyguyu iyi bilirim ve kaybetmeyi de sevmem. Çıkıp bu maçı kazanalım, İtalya’dan da kupa ile dönelim ki, insanlar bizi hatırlasın, tarih bizi yazsın.

Bu nefis kelimelerin sahibi Lo Bianco, henüz 15 yaşında Italya C1 serisindeki Omegna’yla başlıyor kariyerine. Voleybola ilgisi izlediği bir çizgi filmle oluşuyor üstelik. Karakterlerin Seul Olimpiyatları’na katılmasına imrenip hedefini de yükseklere koyuyor. İlk günden beri 14 numara giymek isteme sebebi ise bir başka efsane pasör Maunella Benneli. Zamanla kendini Bennelli’nin öğrencisi,izlediği çizgi filmlerin baş kahramanı olarak buluyor. Zaten bu oyun da hep hayal etmekle başlıyor.

Omegna’nın sırayla üst liglere tırmanmasının ardından dikkat çeken Elenora,Seria A kariyerine Arsizio formasıyla başlangıç veriyor ve sırasıyla Ravenna ve Marche’de forma giydikten sonra hala Şampiyonlar Ligi’ni en çok kazanan takım olan Bergamo’ya gidiyor.

Aguero,Piccinini,Ortolani,Barazza… Bütün bu isimler yıllar içinde değişiyor ama o sihirli parmakları hep görüyoruz.A Milli Takıma girdiği yıl Avrupa’da bronz madalyayı geçiriyor boynuna.2002 Dünya Şampiyonası, 2007 Dünya Kupası,2007 ve 2009 Avrupa Şampiyonalarını ise zirvede tamamlıyor ve irili ufaklı daha bir sürü başarıyı da cebine koyarak yoluna devam ediyor yıllarca. 5 kere Olimpiyatlarda yer alması ise bambaşka bir seviyede olduğunun bir diğer kanıtı aslında.

İtalya’nın zirvesinde gördüğü 3 Şampiyonlar Ligi,2 Lig,2 İtalya Kupası’sıyla süslenen rüyanın ardından onu kötü bir kabus uyandırıyor. 2010 yılı Nisan ayında Bergamo’yla Avrupa’nın en büyüğüyken,bundan sadece aylar sonra Dünya Şampiyonası sırasında gögsünde fark ettiği kitle Lo Bianco’yu kendi deyimiyle “En büyük rakibi” kanserle tanıştırıyor.

Kanser benim bugüne kadar karşıma çıkan en zorlu, en dişli rakibimdi. Ama ben onu yenmeye karar verdim. Parmağımı oynatacak gücüm yokken bile spora gittim.Herkesin hayatında önemli bir şeyler vardır. Kimi için çocuğu, kimi için ailesi, kimi için ise sevgilisidir. Benim için de voleyboldu. Onu düşünüp sakinleştim ve hayata devam ettim.Bu bana hayatımın en güzel galibiyetini getirdi.”

Kazanmak en çok karakterini ortaya koyan, tutkuyla istediklerinin peşinden koşan,mücadele etmekten yorulmayan,kaybetmeyi öğrenen ama kaybetmeye asla alışmayan kimselere yakışıyor. Her şeye rağmen ayakta,hayatta olmak elde edilen en anlamlı zafer belki de.

Bu “ömürlük” galibiyet sonrası sahalara dönen Lo Bianco 2011 Kasım ayında İtalya formasını 500. Kez giyerek bir kez daha tarihe adını yazdırdı ama pasör adaylarının idolü,birçok çocuğun “14” numara giyme sebebi olarak sonsuza kadar sahalarda yaşayacağı o dönem zaten aşikardı.

Hastalığı sonrası başladığı yeni serüven,ilk yurt dışı deneyiminde verdiği röportajda kendini tanıtırken:”Ben de buraya herkes gibi top oynamaya, kazanmaya geldim o yüzden de kendimi çok farklı görmüyorum. Italya’dan ayrıldım çünkü sadece bir yerlerde bir yabancı olmak istiyordum. Yabancılardan beklentiler her zaman yerlilere göre fazla olurdu. ” diyerek neden Lo Bianco olduğunu bir kez daha hissettiriyordu bizlere. Otuzlu yaşlarında,kanseri yenmiş ve hala kendinden “çok daha fazla”sını istenmesini dilerken…

Türkiye kariyerinde Galatasaray ve Fenerbahçe’yle yolu kesişen Lo Bianco şimdilerde 38 yaşında ve büyüdüğü kulüp Bergamo’da forma giymeye,mücadele etmeye,tutkusunun peşinden gitmeye devam ediyor. Geride dönüp baktığında gördüğü ise başarıyla dolu yıllar ve onu ayakta alkışlayan sayısız taraftar…

Bloksuz hücum ettirdiği smaçörlerin,kritik yerlerde attığı plaselerin,takımın beyni olarak oynattığı setlerin ötesinde olan bir şeyler var ki onu diğer tüm pasörlerden,sporculardan,insanlardan farklı bir yere koyuyor. Istatistikleri,madalya koleksiyonu unutulmaz yapmaya yeterdi elbette ama onun hikayesini değerli kılan sayılar değil,sergilediği duruşu ve ölüm kadar zorlu bir rakibe karşı bile sevdiklerinin peşinden gitme gücüyle hayata tutunduran tutku.

Selin Aslı İLERİ

Related posts

Avantaj Ziraat Bankkart’ın

Haftanın hakemleri açıklandı

Haftanın hakemleri açıklandı

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Devamını Oku...