Unutulmaz olmak için herkesten farklı bir şeyler yapmak gerekir çoğu zaman. Yaratmak,üretmek,çabalamak gerekir. Voleybol dünyasında MVP ödülleri genelde ya pasör çaprazına ya da smaçöre gider ama adınız Victoria Ravva’ysa durum değişebilir. O bir orta oyuncu olarak en iyi hücum oyuncusu da seçildi,en değerlisi de.
1975 doğumlu Ravva’nın kariyeri kendi gibi voleybolcu olan babasının tecrübe kazanması adına onu Azerbaycan’a yollamasıyla başlıyor.İlk resmi imzasını ise tanıdık bir takımda; Ankara Vakıfbank’ta atıyor. Burda geçen iki sezonun ardından ilk kez Turkiye Kupası’yla zirveyi tadan, fark yaratan bir oyuncu haline gelen Ravva’nın yolu RC Cannes ile kesiştiğinde ise,20 sezonda 19 lig,18 Fransa Kupası şampiyonluğu kazanacağı unutulmaz hikayesi başlamış oluyor.
“Güzel anılarla dolu bir macerada yorulduğunuzu hisseder misiniz? Ben asla yorulmadım. Eğer bir yerlerde kaybetseydik,”Bu kadarı yeterli.” diyebilirdim ama biz kazanıyoruz ve bunları söylemem imkansız! Kazandığında hiçbir şey yeterli gelmez,daha fazlasını istersin!” diyor Ravva. 20 sezonluk Cannes kariyerinde başarıya doymadığı için böyle hep ilk günkü gibi kalmıştır belki de,ne dersiniz?
—–
2002-Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu-RC Cannes.
2002-Avrupa Şampiyonlar Ligi-En değerli oyuncu-RC Cannes.
2003-Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu-RC Cannes.
2003-Avrupa Şampiyonlar Ligi-En değerli oyuncu-RC Cannes.
2004-Avrupa Şampiyonlar Ligi-En iyi smaçör-RC Cannes.
2006-Avrupa Şampiyonlar Ligi-En değerli oyuncu-RC Cannes
—–
Bütün bu sıfatlar ona ait. 2002’de Fransız vatandaşlığı da alan Ravva kariyerinin altın çağını yaşarken,dönüp baktığında bu yılları tartışmasız en harika günleri olarak hatırlıyor ama ekliyor da “Cannes’da oynadığım her sezon benim için apayrı mutluluklardı.Kaybettiğimiz dönemler burda geçirdiğim her günün unutulmaz anılarla olduğu gerçeğini asla değiştirmeyecek.”
2006’da yine zirveyi gördüğü bir dönemde hayatını değiştirecek bir haberi,voleybola hamileliği nedeniyle ara verdiğini açıklıyor. Avrupa Şampiyonlar Ligi’nın en değerli oyuncusunun bir sonraki sezonu merak konusuyken o kimsenin beklemediği bir kararla çıkıyor karşımıza. ” 30 yaşına geldiğimde artık gerçek bir anne olmaya ihtiyacım vardı. Ekimde doğum yaptıktan sadece 3 ay sonra geri döndüm.30 yaşındaysanız üst seviyede oynamak kolay değildir,anne olarak oynamak ise hiç kolay değildir. Evet zordu ama bunu yapabilmem belki de neden bugün burda olduğumun kanıtıdır.”
2007’de Fransa Milli Takımı’yla Avrupa Şampiyonası oynama tecrübesi de edinen Ravva için tarihe geçen sıradaki bireysel başarı ise 2010’da yine en iyi blokör seçilmesi oldu. Şampiyonlar Ligi’nde,35 yaşında ve üstelik anneyken.
Ravva,Dörtlü Finaller’de son olarak 2012 sezonunda;tarihin unutulmaz altın setlerinden birinin yaşandığı Vakıfbank serisinde rakibini devre dışı bırakarak boy gösterdi ve bir gümüş madalyayı daha biyografisine ekledi.
Mavi-beyaz formayla terinin son damlasına kadar savaşan,belki de o formaya en çok yakışan isim jübilesini Fransa Şampiyonluğu’yla yaparak bu serüveni zirvede,”Merci Vica!”pankartları ve tezahüratlarıyla uğurlanarak bitirdi. Ravva’nın kulüpteki ilk gününden voleybolu bıraktığı ana kadar Fransa Ligi’ni domine eden Cannes ise şimdilerde eski günlerini ve kaptanın yarattığı sinerjiyi, ruhu özletiyor. Şayet kulübün iki simge ismi Yan Fang ve Ravva’nın veda ederken döktükleri gözyaşları aklımızda. Kazanmaktan çok daha fazla anlam ifade eden o sıkı bağ, birlikte geçirdikleri 20 sezonda aynı başroller,farklı detaylarla sahneledikleri muazzam oyun hep aklımızda.
Bir takımla özdeşleşmek zordur. İnsan, heyecanının korumak için yeni maceralar arar,yeni hedefler koyar kendine. Alıştığı her şeyden uzaklaşmayı göze alır.Ravva, dönmek istediğinde kapıların ona her zaman açık olduğunu bilse bile hiç gitmedi. Fransa’da geçirdiği 20 sezon boyunca aynı antrenman salonunda,aynı antrenörle,aynı hırsla çalıştı. Kazanmayı,kaybetmeyi,devam etmeyi aynı parkede öğrendi.Büyürken gözlemlediklerini oyununda yansıttı. Fark yarattı.Son kez o formayı giydiğinde veda etmiyordu,sıra tecrübelerini yolunda yürüyenlere aktarmaya gelmişti sadece. Kimbilir neler biriktirmişti. Son sözlerinden biri şu oldu: “Voleybol sadece bir spor,bir oyun. Önemli nokta elinden gelenin en iyisini yapmak ve yaptığın hiçbir şey için pişman olmamak.” Bu cümlelerin ışığında ona duyulan;insana önünü ilikletecek türden bir saygı. Spor sadece bir “oyun” olsa bile,hayata bu kadar yakın,tümüyle gerçek hisleri kitlelere yaşattıran tüm sporcular hep bir “oyuncu”dan çok daha fazlası…
Selin Aslı İLERİ