Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın ve Vakıfbank’ın 1999 doğumlu başarılı orta oyuncusu Zehra Güneş, Sözcü Skor’a konuştu. Filenin Sultanları’nın elde ettiği tarihi başarının önemli bir parçası olan Zehra Güneş, Tokyo 2020 biletini getiren anları, hedeflerini ve hikayesini de içtenlikle paylaştı.
Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı veya yıllardır severek kullandığımız tabirle Filenin Sultanları, Hollanda’da muhteşem bir başarıya imza atarak yine göğsümüzü kabarttı ve Tokyo 2020’de yer alma hakkı kazandı. 2012’den sonra Sultanlar yeniden olimpiyat sahnesinde mücadele edecek.
Bu inanılmaz başarının önemli parçalarından biri de hiç kuşkusuz Zehra Güneş. 2017 U18 Dünya Şampiyonası, 2017 U20 Dünya Şampiyonası ve 2019 Kulüpler Dünya Şampiyonası’nda En İyi Orta Oyuncu seçilen ve dünyanın sayılı orta oyuncularından biri olması beklenen 1999 doğumlu Zehra Güneş hem Vakıfbank’ın hem de Milli Takım rotasyonunun önemli parçalarından biri olmayı başardı.
U23 Dünya Şampiyonası’ndan zaferle ayrılan Milli Takım kadrosunda yer alan ve genç yaşına rağmen sayısız dev maçta oynayıp çok büyük bir tecrübe edinen Zehra, Tokyo biletini aldığımız süreci ve hedeflerini Sözcü Skor’a anlattı.
Tebrik ederim, hayırlı olsun da diyelim. Zorlu bir turnuva oldu, ancak final nispeten kolay oldu sanki… Böyle bir final maçı bekliyor muydunuz?
Oraya gittiğimizde olimpiyat için son bilet olduğunun farkındaydık, bu motivasyonla gittik ve her gün kendimizi bu şekilde motive ediyorduk. Çok zorlu başladı, yenilerek başladık ancak bu motivasyonumuzu artırdı ve devamını iyi getirdik. Polonya maçından sonra final maçının böyle geçmesini kendi açımdan bekliyordum açıkçası.
Biraz öğretici mi oldu acaba ilk Almanya maçı?
Biz Milletler Ligi’nde ve Avrupa Şampiyonası’nda Almanya’ya yenilmemiştik. İlk yenilgimizin de verdiği şokla aslında biraz tedirgin de olduk ama neredeyse imkansız gibi gözüken bir Polonya maçını çevirmenin verdiği özgüvenle bu tedirginliği atlattık ve 3-0’la güzel bir galibiyet oldu. Tokyo biletini aldık.
Maç boyunca Almanya’ya hiç imkan vermediniz. Oyuna hiç giremediler. Peki maçın herhangi bir noktasında “Maç geliyor” dediğiniz oldu mu?
Aslında Polonya maçından sonra otele gittiğimizde, Polonya ile birlikte dünyaya voleybol izlettik diye düşündüm ve Almanya’nın da bizden korktuğunu düşündüm açıkçası. Polonya da çok iyi oynadı, biz de çok iyiydik. Ertesi gün bu “gazla” kim çıkarsa çıksın yenilmezdik. Almanya da bu tedirginlikle çıktı ve onlara dediğiniz gibi hiç şans vermedik. Zaten biraz gevşeseydik Almanya da ağırlığını koyabilirdi ama buna izin vermedik.
Kağıt üzerinde zor gözüken bir gruba düştük nasıl değerlendirirsiniz?
Olimpiyatlara giden her takım çok güçlü olacak. Ama Ay-Yıldızlı formayla neler başarabileceğimizi elemelerde herkese gösterdik. Rakiplerimizin bizden çekineceğini düşünüyoruz. Hedefimiz öncelikle grubumuzdan bir üst tura çıkmak. İnşallah bunu gerçekleştirip ardından madalya ile dönmek istiyoruz.
Takım olarak çok tecrübeliyiz. 1999 doğumlu olmanıza rağmen siz de çok tecrübelisiniz aslında. Bu tecrübe mi devreye girdi acaba?
İki senedir Milli Takım’dayım ve benim gibi genç arkadaşlarımla bu takımın bir parçasıyız. İki senede tecrübe olarak çok değerli, asla yerini dolduramayacağımız maçlar oynadık gerçekten. Bizim voleybol yaşımızı çok yükselten maçlardı.Gerek Milletler Ligi’nde, gerek Dünya Şampiyonası’nda ve Avrupa Şampiyonası’nda ki Avrupa Şampiyonası çok önemli bir faktördü gerçekten… Biz -gençler olarak söylüyorum- çoğunluğumuz Vakıfbank’tayız burada da çok önemli maçlar oynadık. Dünya Kulüpler Şampiyonası finali, Sultanlar Ligi finali, Şampiyonlar Ligi… Bunlar bize çok büyük bir tecrübe verdi. Artık yaz döneminden sonra, uzun bir sezondan sonra bu noktalarda nasıl oynayacağımızı yavaş yavaş öğrenmeye başladık. Hiç de sırıtmadığımızı düşünüyorum.
Siz aslında U23 Dünya Şampiyonası’nı da kazanan kadrodaydınız. Öyle de bir tecrübe var.
Bence bu tecrübenin devreye girdiğini düşünüyorum. Hata yaparak, kaybederek nasıl oynamamız gerektiğini öğrendik zamanında. Daha çok kaybedeceğimiz, kazanacağımız maçlar olacak. Çok önemli bir maç kazandık. Belki de kaybettiğimiz Milletler Ligi finali, Avrupa Şampiyonası finali, kazandığımız dünya şampiyonluğu bu maçla değerlendi. Böyle olduğu için mutluyum. İyi ki böyle bir maçta tecrübemiz devreye girmiş.
Biz EuroVolley’de de Polonya’yı yarı finalde yenmiştik. O maç da çok iyi bir maç olmuştu ve zorlu geçmişti hatırladığım kadarıyla. Aklıma olimpiyat elemesindeki Polonya maçında şu gelmişti: Maçın bir noktasında sporcu düşünür mü, “Yine Türkiye ile oynuyoruz, daha birkaç ay önce yine bizi yenmişlerdi, yine mi kaybedeceğiz” der mi? Bir noktada bu akıllara gelince psikolojiyi nasıl etkiler?
Kendi adıma söylüyorum; biz EuroVolley’de finalde tie-break setini 9-6’dan kaybetmiştik. Bir ara Polonya maçında, tie-break seti 9-6’ya gelince aynı şeyleri yaşar mıyız diye düşünmedim desem yalan olur ama öyle anlarda hem kötü anılar hem de iyi anılar aklına geliyor insanın, maçtan sonraki pişmanlık ve üzüntü akla geliyor. Bende “Ben bunu bir daha yaşamak istemiyorum” fikri ağır bastı. Bu bana motivasyon oldu. Onların düşüncesini bilemiyorum. Ama benim aklıma bunlar gelmişti.
Belki de bu düşünceleri nasıl kanalize ettiğiniz çok belirleyici oluyor…
Aynen belki de öyle. Nasıl yönlendirdiğinizle alakalı…
Giovanni Guidetti’nin de buradaki etkisinden bahsetmenizi isterim. Yıllar içinde Vakıfbank’ta da oluşan vazgeçmeme, istisnasız her top için mücadele etme kültürü Milli Takım’a da yansımış durumda. Bu durumu biraz anlatabilir misiniz?
Gerçekten Giovanni inanılmaz bir antrenör, her röportajımda söylüyorum. Onunla çalışmadan anlayamazsınız. Bu zamana kadar sporu bırakan bütün sporculardan, ablalarımızdan duyduğum, “Keşke voleybolu bırakmadan Giovanni ile çalışma fırsatım olsaydı” sözü oluyor. Ben kendimi bildim bileli Giovanni’yleyim neredeyse. Başka bir antrenörle çalışmanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Tabii ki öteki antrenörlere de, antrenörlerime de saygım sonsuz. Ama Giovanni limitlerinizi her zaman zorladığı için zorlamamak nedir bilmiyoruz. Çok genç yaştan itibaren böyle antrenman yapmaya alıştığım için çok minnettarım. İyi ki bu kulübün çatısı altında, iyi ki Giovanni’nin öğrencisi olarak çalışıyorum, iyi ki Milli Takım’da ve iyi ki benim antrenörüm!
Hem Milli Takım’a hem de Vakıfbank’a yeni gelen oyunculara Giovanni ile ilgili tavsiye verecek olduğunuzda ne diyorsunuz?
Bir topu çıkaramayacak olsan bile, o topun peşinde koş, atla, dene, dene… Yeni gelen oyuncular genellikle bunda zorluk çekiyorlar. Giovanni’nin antrenmanda birinci kuralı -maçı konuşmuyorum bile- ne olursa olsun denemek. Denemek olmayınca o antrenman sana cehennem gibi gelir. Alıştıkça sen de keyif almaya başlıyorsun. Üçüncüde olmuyor, dördüncüde olmuyor, beşincide oluyor ve artık topu çıkarmaya başlıyorsun. Zaten onun mantalitesi de bu şekilde. O yüzden sürekli bizi itiyor.
Selimiye’deki antrenman salonunda çalışma şansınız oldu mu?
Evet.
Orada, duvarda “Bu takımda ‘yalnızca bir toptu virüsü’ ile savaşıyoruz. Bu takımda biz asla ‘sadece bir toptu’ demeyiz” yazardı.
Evet, o maç topu da olabilir, setin ilk başındaki bir sayı da olabilir. Altyapıdayken Selimiye’de beş seneye yakın çalıştım. Kesinlikle Giovanni’nin mantalitesi bu. Savaşmak, denemek. Deneyip yapamayınca hiçbir şey demiyor ama denemediğin zaman, o top içeri düşerse kaç! 🙂 Kaçmalısın!
“Selimiye’de beş sene çalıştım” dediniz, hikayenizden de bahsetmenizi isteyeceğim.
Ben Vakıfbank’ta başladım voleybola. Okulda keşfettiler.
Klasik beden eğitimi öğretmeni hikayesi mi var? 🙂 Uzun boylu olduğunuz için…
Evet. 🙂 Vakıfbank’tan seçmelere gelmişlerdi. Vakıfbank’a bir süre gelemedim başka bir kulüpte oynadım ama sonra geri döndüm. Bir sezon A Takım’a çıkmadan önce Beşiktaş’a kiralık olarak gittim. Vakıfbank’ta, A Takım’da üçüncü senem.
Gözünüzü Vakıfbank’ta açtınız diyebiliriz…
Öyle oldu. Benim için hedef de hep Vakıfbank’tı. Ama gelmeden önce nasıl bir aile ortamı olduğunu bilmiyordum. Buranın dışında anlıyorsunuz aile olduğunuzu. Buradaki davranışlarımı başka bir yerde sergilediğimde “Ne oluyor” diyorlar ama burada çok normal karşılanıyor.
Vakıfbank’ta sezon nasıl geçiyor?
Beklediğimizden daha iyi geçiyor. Yeni kurulan bir takımız.
Şunu da eklemek isterim müsaadenizle; geçen sezon Vakıfbank çok genç ve yeni bir kadroyla önemli başarılar elde etti ancak takım Vakıfbank olduğu için ve kulüp de haliyle çok talepkar olduğu için nispeten daha az başarılı bir sezon gibi görüldü.
Bence gençlerin üzerine kadro kurmak istedikleri için, iskeleti gençlerden oluşturmak için takım yeniden oluştu. Dünyanın her yerinden yine çok iyi yabancı oyuncular geliyor. Ama bir takımda kimya bozulduğunda toplamak çok zor oluyor. İlk yarıda bununla çok uğraştık. Dünya Kulüpler Şampiyonası’ndan sonra kendimizi bulduk. Çok taş yerine oturdu ve ikinci yarıya çok iyi başladık. Her zamanki gibi maçlarımızı kazanıp finaller görmek istiyoruz.
Hedefin her zaman kupa olması, nasıl etkiliyor sporcuyu?
Ben altyapıdan beri bu kulübün içinde olduğumdan ötürü bir baskı hissetmiyorum. Ondan başka bir hedefimiz olmuyor, altyapıda da böyle. İkinciliği başarısızlık olarak görüyoruz kulüp olarak ben bir baskı hissetmiyorum bununla ilgili…
Kişisel kariyerinize de değinmek gerekirse, orta oyuncusunuz ve mevkiiniz aslında çok talepkar ve zor bir mevki. Önceki yıllarda başka pozisyonlarda oynadınız mı?
Ben ortada başladım, ortada devam ediyorum. Aslında ben solağım normal hayatta ama voleybola sağ el ile başladım. Nedenini bilmiyorum. Belki de kaderim bu yönde ilerleyecekti! Boyum uzun diye iyi blok yapıyordum. Orta oyuncu yaptılar.
Benim de iyi orta oyuncular favorilerim olmuştur. Maja Poljak hayranıydım. Müthiş bir sporcuydu.
Dünyanın en iyilerindendi.
Sizin pozisyonunuzda veya başka pozisyonda örnek aldığınız bir isim var mı?
Bir isim söyleyemem. Maja Poljak, Christiane Fürst, Milena Rasic… Önümde çok örnek var. Milena gibi bir oyuncuyla senelerdir aynı takımda oynama şansı buldum, onun bana çok öğrettiği şey var. Ama spesifik bir idolüm yok.
Saydığınız isimlerin hepsi efsane ve hepsi Vakıfbank’ta oynadı. Guidetti de bu mevkide dünyanın en iyilerini tercih ediyor aslında. Kendinizi de bu yolda gördüğünüzü düşünüyorum.
Görüyorum elbette. Zamanın ne göstereceği belli olmaz tabii ki ama kendimi o noktada görmek istiyorum.
Tokyo biletine dönecek olursak Tokyo hem takım için hem de sizin için nasıl bir hedef? Bir rüyaydı ve artık gerçeğe dönüştü.
Gerçekten benim hayalimdi olimpiyat oyunlarına gitmek. Bunu kariyerimin bu kadar başında başarmış olmak bana gurur veriyor. “Neyi başardın Zehra farkında mısın, ne yapıyorsun!” diyorum kendi kendime… Olimpiyat oyunlarına gidebilmek zaten büyük bir başarı ama şimdi kürsüye çıkma hayali kurmak bambaşka bir şey. Düne kadar sadece olimpiyata gitmek istiyordum şimdi ise olimpiyat oyunlarına gidiyorum ve kürsüye çıkmak istiyorum. Umarım orada her şey istediğimiz gibi ilerler. Biliyorum çok zor olacak. Ama gitmek de çok zordu. Her şeyin bir çözümü var ve biz de çözümünü buluruz umarım ve madalyayla döneriz.
Çok yoğun bir madalya yarışı olacak. Dünyanın en iyi voleybol ülkeleri orada olacak. Belki 2012’ye gidenler anlatıyordur size.
Tabii ki, Eda (Erdem Dündar) Abla, Naz (Aydemir Akyol) Abla konuştuklarında tüyleri diken diken oluyor. “Ne kadar anlatsak da oraya gitmeden anlamayacaksınız” diyorlardı. Şimdi gittiğimizde göreceğiz.
Bayrağı 2012’de Neslihan Demir Güler taşımıştı. 2020’de de sizin takımınızdan bir sporcunun taşıyacağını düşünüyor musunuz?
Bence Eda Abla taşımalı.
Antrenmanlarda manşet maçı (bagherball) yapıyorsunuz; sizin de dahil olduğunuz bir takım seçseniz kimleri alırdınız?
Şu anki takımımı söylerdim! Gizem (Örge) Abla ile Ahmet (Erşimşek) Abi. Şampiyonuz! Giovanni şikayet ediyor. “Hep siz yeniyorsunuz, bu nasıl olabilir? Zehra manşet alamıyor. Nasıl yenebilirler?” diyor! 🙂
Boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz? Çok yoğun bir sezon oluyor ama…
Evet çok yoğun ama boş zamanlarımda kitap okuyorum, yazı yazıyorum, şimdi piyano kursuna başladım. Okula gidemiyorum çok yoğun oluyor. Ehliyet alacağım inşallah. Direksiyon kursuna da gidiyorum bu aralar! Kamplarda da dizi izliyorum. Otellerde yapacak bir şey olmuyor bazen. Antrenman aralarında uyumayı çok sevmiyorum. Kamplarda da kitap okuyup, dizi izliyorum.
Gym’e gittiğinizde dinlediğiniz özel bir listeniz var mı veya bu aralar en çok hangi şarkıyı dinliyorsunuz?
Drake’in Life Is Good şarkısını dinliyorum bu aralar.
Bir sürü deplasman gördünüz, Avrupa şehirlerine de gidiyorsunuz, favori deplasmanınız neresi?
Ankara güzel oluyor. Müthiş bir seyirci kitlesi oluyor.
Japonya için özel hazırlıklarınız var mı? Takım arkadaşlarınızın, sizin… Birkaç kelime Japonca öğrenmek belki…
Dünya Şampiyonası için gitmiştik Japonya’ya. Özel bir hazırlığımız yok. Yemeklerini de çok sevdiğimi söyleyemem. 🙂
Olimpiyat Köyü’nde her türlü yemek çıkar!
Aynen öyle. Gidelim de biz, aç kalmayız!
Artık sosyal medyada herkes, her konuda yorum yapabiliyor. Bir şekilde size de ulaşabiliyor herkes. Özellikle pek çok kadın sporcu da olumsuz ve çirkin yorumlarla karşı karşıya kalabiliyor. Siz bu tarz yorumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Genç kızlara ve sporcu arkadaşlarınıza nasıl bir tavsiye verirsiniz?
Ben genelde karşılaştığımda tepki veremiyorum, gülüp geçiyorum. Gerçekten tek bir hayatın var ve insanların dediklerine takılacak kadar önemsiz olmamalı. Herkes istediğini konuşuyor. Ben tanımadığım bir insan hakkında şu an istediğimi söyleyebilirim ama onun ne yaşadığını, ne çektiğini, neleri başarıp, neler çekerek bu noktaya geldiğini bilemem. Bunları bilmeden yorum yapmış olurum. Bir söz var “Birini yargılamadan önce, biri hakkında bir şey söylemeden önce aynaya bakıp ne kadar yeterli olduğunu kendine sor” diye. Buna çok dikkat ediyorum. Hakkımda bilip bilmeden konuşulsun istemem o yüzden ben de konuşmamaya çalışıyorum. Yorumlarda istedikleri şekilde bize müdahale etmeye çalışıyorlar, “Şöyle yapsaydın, böyle yapsaydın” diye… Genelde okumuyorum, okuduğumda da gülüp geçiyorum. Pek taktığım söylenemez!
Son olarak siz de aslında çok gençsiniz henüz ama genç sporculara, daha küçük yaştaki sporculara ne gibi bir tavsiye vermek istersiniz?
Ne kadar iyi sporcu olursan ol, sorumluluk sahibi ve istikrarlı olmak; iyi bir tekniğinin olmasından, iyi sıçramandan, çok güçlü olmandan daha önemli. Sahadaki herkese olan saygın, istikrarın ve karakterin çok üst düzey voleybolda daha önemli oluyor her zaman. Ne kadar iyi olursan ol, doğru orantılı olarak bu özelliklerinin de çok iyi olması lazım. Bu özelliklerin ne kadar iyiyse o kadar elit bir sporcu olabilirsin. Herkes sporcu olabilir ancak elit sporcu olmak başka bir olgu.