2022’ye bomba gibi röportajlarla giren SABAH Spor’un bugünkü konuğu VakıfBank ve Filenin Sultanları’yla büyük başarılar kazanan İtalyan antrenör Giovanni Guidetti… Hayatı ve Türk sporuyla ilgili çok çarpıcı itiraflar bulunan Guidetti, Türk kadını ve Türk voleybolu için “Ben sadece şunu diyebilirim ki Türk voleybolu ve Türk voleybolcuları bu ülkenin gururu olmak için her şeye sahip. Bu nedenle de her geçen gün ilgi artıyor. İnsanlar voleybol izlediklerinde çocukları için mükemmel birer rol model, çağdaş Türk kadınını görüyor. Asla pes etmeyen, savaşçı sporcular görüyor. Kendi salonumuzda alışılagelmiş spor izleyicisinden bambaşka bir kitlemiz var.” ifadelerini kullandı. İşte o özel açıklamalar…
VakıfBank‘ta kazandığı büyük başarıları A Milli Kadın Voleybol Takımı ile de sürdüren ve 14 yıldır yaşadığı ülkemizde artık ‘Bizden Biri’ haline gelen İtalyan çalıştırıcı Giovanni Guidetti, SABAH SPOR’dan Tuncay KURTULUŞ’un konuğu oldu. Aşkı bulup evlendiği, kızını kucağına aldığı Türkiye’nin, kazandığı kupalarla birlikte hayatının dönüm noktası olduğunu anlatan tecrübeli koçla yaptığımız uzun sohbetten öne çıkanlar şöyle:
SORU: Voleybol koçu olmaya nasıl karar verdiniz?
“HAYATIMIN MERKEZİNDE VOLEYBOL OLSUN İSTEDİM”
Ailemde spor geçmişi olan çok fazla insan vardı bu yüzden genel olarak spor yaparak büyüdüm, her branşı denedim. Voleybolun futbol veya basketboldan daha popüler olduğu bir kasabada yaşıyorduk. Her zaman duvarımda başarılı voleybolcuların posterleri asılı olurdu. Hayalim profesyonel voleybolcu olmaktı fakat boyumun iyi bir oyuncu olmak için yeterli olmayacağını fark etmem uzun sürmedi. Hayatımın merkezinde voleyboldan başka bir şey olmasını istemiyordum, babam gibi voleybol antrenörü olmaya karar verdim. 18-19 yaşlarında çocuk takımlarında, amatör takımlarda koçluk yapmaya başladım.
SORU: 22-23 yaşlarında İtalya’da 2. Lig takımına başantrenör oldunuz. O takımda 32-33 yaşlarında Rus ve ABD’li olimpik sporcular vardı. Nasıl bir tecrübe oldu sizin için?
“YILDIZLARA HOCALIK YAPMAK BÜYÜK FIRSAT”
Kendinizden yaşça daha büyük, daha tecrübeli sporcularla çalışmak zorlayıcı bir deneyim. Fakat kendinizi geliştirmeniz ve kanıtlamanız için de çok büyük bir fırsat. Sporda en iyi antrenörler en iyi oyunculardan çıkacak diye bir zorunluluk yok. Koçluk ve sporcu olmak tamamen farklı beceriler. İleri düzeyde taktik, antrenman teknikleri, öğretme ve sporcularla ilişki kurma becerileri antrenörü kendinden daha tecrübeli sporcuların karşısında saygın kılar. Oyuncularınız sizden daha iyi olabilir. Sizin göreviniz bir koç olarak onlardan daha fazlasını bilmek.
SORU: Sporcu bir ailede büyüdünüz… Oyuncu olduğunuz dönemde babanız antrenörlüğünüzü de yapmış. Nasıl bir ilişkiniz vardı? Babanız sert bir antrenör müydü?
“BABAM DÜNYA ÇAPINDA BİR ANTRENÖR OLMASA DA İNANILMAZ İYİ BİR ÖĞRETMENDİR”
Babam dünya çapında bir antrenör olmasa da inanılmaz iyi bir öğretmendir. Çocuklarına en değerli mirası, bir insanın herhangi bir şeyi nasıl öğretebileceğimizi öğretmiş olması. Benim antrenörlüğümün temelinde bu var, eğitmenlik. Zaten kardeşlerim de öğretmen oldular. Beni en küçük yaştaki çocuklarla çalışmaya yönlendirdi, 6-7 yaşında çocuklarla başlamam konusunda ısrar etti. Her yaş grubuyla çalıştım diyebilirim. 23 yaşıma geldiğimdeyse, İtalya’da profesyonel bir takımda koçluk yapan en genç antrenör oldum.
SORU: Türkiye’de geçirdiğiniz yılları düşündüğünüzde bu ülkeden ne öğrendiniz ve sizce Türk voleyboluna ne kattınız?
“TÜRK SPORCULARDA İNANILMAZ POTANSİYEL VAR”
Türk sporcular gerçekten çok yetenekli, özellikle voleybol branşında büyük bir potansiyel var. Bu potansiyeli ortaya çıkarmada katkıda bulunduğuma inanıyorum. Burada iletişim gücü çok önemli. İnsanlara bazen neler yapabileceklerini anlatmanız, göstermeniz, onlara başarıya giden yolda rehberlik etmeniz gerekiyor.
SORU: Almanya’da Türkiye’de ve İtalya’da çalıştınız. Bu üç tecrübenizi kıyaslarsanız ülke şartları ve oyuncu özellikleri bağlamında benzer noktalar ve farklar nelerdi?
“TÜRK MİLLİ TAKIMINDA ÇALIŞMAK BÜYÜK ONUR”
Kariyerim boyunca birçok ülkenin milli takımı için çalıştım, yani buna alışkınım. Ama dediğim gibi, bana, hayatıma ve kariyerime bu kadar çok değer katmış bir ülkenin milli takımı için çalışmak büyük bir onur. Her ülkenin, her takımın çok farklı dinamikleri var. Çünkü hepsinin farklı kültürleri, hayat standartları, spora bakış açıları var. Gittiğim ülkenin kültürüne adapte olmak kolay olmasa da sporda uyum yakalamak çok kolay. Çünkü profesyonelliği ve disiplini taşıyan, üst seviye sporcularla çalışıyorum. Hangi ülkeden olurlarsa olsunlar profesyonel sporcuların zihni aynı şekilde çalışır. Her zaman daha iyi olmalıyım, daha çok çalışmalıyım diye düşünürler. Bu değişmeyen tek olgudur.
SORU: Yeni bir sezona başlarken mottonuz ne olur?
“TÜM KUPALARI KAZANMAK İSTİYORUZ”
VakıfBank Spor Kulübü’nde yeni bir sezona başlıyorsanız mottonuz ne kadar kupa varsa kazanmak olur. Sizin beklentileriniz de sizden beklenenler de her zaman en yukarıdadır. Bunun için de çok çalışmanız gerekir. Bu sezon tüm turnuvalarda çok güçlü rakiplerimiz var, belki de üzerimizdeki baskı hiç bu denli yüksek olmamıştı. Sezon mottomuzu da buradan yola çıkarak oluşturduk. “Biz baskı altında olmayı seviyoruz, çünkü baskı altında olmak bizim hak ettiğimiz bir ayrıcalık“.
SORU: Peki kazanmaya götüren yegâne şey çalışmak mıdır? Yetenek bunun neresinde?
Elbette yetenek çok değerli bir faktör fakat istikrarlı bir çalışma, bir fedakârlık olmadan yeteneğin hiçbir anlamı olmadığını görüyoruz. Siz ne kadar yetenekli olursanız olun, her zaman kendini hedefleri doğrultusunda çalışmaya adamış kişiler sizin önünüze geçecektir. Hem kendi hayatıma hem de çalıştırdığım bütün sporculara bu mentaliteyi yerleştirmeye çalışıyorum.
SORU: Sizce büyük koçluğun olmazsa olması büyük zafer kazanması mı yoksa takımını oynayabileceğinin en iyisini oynatması mı?
Böyle tanımlar yapmak kolay değil. Bu iki seçenekten biri ya da bunlar değil diyemem. Bunlar öznel kriterler. Ben sadece bir koç olarak elimden geleni yapıyorum. Oyuncularımdan maksimum performans almaya çalışıyorum. Harika bir takımım var ve büyük zaferler yaşadık. Yaşamaya da devam edeceğiz. Ben sadece bunu düşünüyor buna odaklanıyorum. Bunun dışında tanımlar, yorumlar, konumlandırmalar benim için çok mühim değil.
SORU: Türkiye’ye geldiğiniz ilk seneye dönersek. Gitmeyi düşündüğünüz dönem olmuş. Neler ters gitmişti o dönem? Adaptasyon sorunu mu yaşandı? Bu kararınızdan neden vazgeçtiniz?
“TÜRKİYE’DE İLK YILLARIM, SOSYAL BİR ÇEVRE EDİNEMEDİĞİM İÇİN ZOR GEÇTİ. DÖNMEK İSTEMİŞTİM”
2008 yılından beri Türkiye’deyim. İlk yıllarım, sosyal bir çevre edinemediğim için zordu. İlk senemde başarılı olamadığım için istifa edip ülkeme geri dönmeye karar vermiştim ki kulüp yönetimi bunu aklıma bile getirmememi ve bana çok güvendiklerini söyledi. İnsanlar sana fırsat ve değer verdiğinde buna karşılık vermeniz gerekir. Bu güven hissi, ülkeye de bağlanmama neden oldu. O günden sonra VakıfBank ile çok güzel işler başardık. Her başarımızla karşılıklı güvenimiz arttı ve en uygun düzeni birlikte kurabildik. Bu sayede de daha fazla başarı elde edebildik. Hayatımın aşkını buldum, evlendim, baba oldum. Bu ülkenin kariyerime ve hayatıma kattığı öyle çok şey var ki… Düşünsenize, ilk senenin sonunda bırakıp gitseydim nasıl bir hayatım olurdu kim bilir…
SORU: Uzun senelerdir Türkiye’desiniz. Sayısız başarılara imza attınız… Bu kulüple beraber siz de büyüdünüz mü? Yapmak isteyip de yapamadığınız ne kaldı… Öğretmenlik ateşi devam ediyor mu?
“TOKYO OLİMPİYATLARI İNANILMAZ BİR DENEYİMDİ”
Sporcularımla birlikte sahaya indiğim her gün öğrenmeye, gelişmeye devam ediyorum. Bu asla bitmeyecek bir süreç. Evet, birçok başarıya imza attık fakat asıl önemli olan bunu sürdürülebilir kılmak, üstüne koyarak yola devam edebilmek. Milli Takımla birlikte Tokyo Olimpiyatları bizim için dönüm noktası denebilecek bir deneyimdi. Şimdi hiç hız kesmeden bu deneyimi, daha başarılı bir olimpiyat geçirebilmek, daha iyi sonuçlar almak için kullanacağız. VakıfBank’ta da hedef her zaman en yukarıda olabilmek. Her zaman bunu arzulamak zorundasınız.
SORU: Nasıl bir ebeveynsiniz? Kızınızla ilişkiniz nasıl? Yeteri kadar vakit geçirebiliyor musunuz? Onun voleybolcu olmasını ister misiniz? Voleybolu seviyor mu?
“KIZIM ALİSON HAYALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞSUN”
Elbette Bahar ve ben voleybolun içinde olduğumuz için ona bu konuda bir yol çizebiliriz fakat hayatında en çok yapmak istediği şeyi yapmış insanlar olarak, Alison’a da aynı hakkı tanımak en büyük önceliğimiz. Ne istiyorsa onu yapsın, kendi hayallerinin peşinden koşsun. Şu anda voleybolla ilgilenmiyor. Televizyonda beni veya annesini gördüğünde heyecanlanıyor fakat evde topla oynamayı denediğimiz zaman o kadar da mutlu olmadığını anlayabiliyoruz. Resim, müzik gibi şeyler onu daha çok mutlu ediyor gibi.
Bahar doğumdan 42 gün sonra mesleğine geri döndü, aynı sezon şampiyonluk madalyasını kazandığında Alison annesinin kucağındaydı. Yani Alison doğduğundan beri anne ve babasının antrenmana, maça, deplasmana gittiği bir ortamda büyüdü. Bebekliğinden beri sahada maçlarımızı tribünden takip ediyor. Her ikimizi de televizyonda izliyor. Yaşı küçük olmasına rağmen yaptığımız mesleklerin neler gerektirdiğini anlıyor.
SORU: Daha önce VakıfBank voleybolun Barcelonası tanımını yapmıştınız. Barcelona’nın futbolda kötü gittiğini de düşünürsek yeni bir tanım yapmak ister misiniz?
“DÜNYADA ARTIK VAKIFBANK EKOLÜ VAR”
Bence artık Türkiye’de ve dünyada VakıfBank gerçeği, VakıfBank ekolü var. Açıkçası herhangi bir sporda bir takımın olmak isteyeceği yerdeyiz. Her sezon şampiyonluk hedefiyle yola çıkıyoruz ve katıldığımız her turnuvada finallere, şampiyonluklara uzanıyoruz. Voleybolda tabii ki çok güçlü takımlar var. Bunu son Kulüpler Dünya Şampiyonası’nda da gördük. Ama bence bizim farkımız sürdürülebilir anlamda zirvede kalmayı başarabilmemiz ve zirvedeki takımımıza altyapımızdan sürekli kaynak sağlayabilmemiz.
SORU: Karşılaşmalarda kenarda bazen sert tepkiler verdiğiniz görülüyor. Bunları takımınızı hareketlendirmek için bilerek mi yapıyorsunuz yoksa yapınız gereği çabuk sinirlenen biri misiniz?
“MAÇLARDA TEPKİLERİM NASILSA, ALİSON İLE OYUN OYNARKEN DE AYNI TEPKİLERİ VERİYORUM”
Profesyonel sporcu ya da antrenör olmak tutku işidir ve tutkuyla yapılmadığı takdirde başarı imkansızdır. Benim liderlik anlayışım tutku üzerine kurulu. Heyecanımı, coşkumu, hırsımı, öfkemi dışa vuruyorum çünkü ben maçın, antrenmanın her anında sadece aklımla değil kalbimle, ruhumla, tüm varlığımla orada oluyorum. Olduğum gibiyim. Kazanmayı seviyorum. Kupa finalinde nasılsam, Alison ile oyun oynarken de aynen öyleyim.
SORU: Bir İtalyan olarak Türklerle kolay anlaşabiliyor musunuz? Akdeniz insanları olarak birbirimize benziyor muyuz?
Ben insanlarla kolay anlaşabilen, iletişim kurmayı çok seven biriyim. Çok uzun zamandır da Türkiye’deyim. Bu yüzden herhangi bir zorluk yaşamıyorum. Tabii ki Akdeniz insanları benzer kültürel mirasa sahip ve bu karakterlerine de yansıyordur. Belki bu durum da adaptasyonumu kolaylaştırmıştır.
SORU: Sizce “başarı” nedir? Saha içi olarak değil, bir insanın genel olarak hayatta başarılıyım diyebilmek için ne yapmış olması gerekir?
Kendinizi geliştirmek için attığınız her adım bir başarıdır. Sınırlarını zorlamamış, başarmak için elinden geleni yapmamış birinin başaramadım deme lüksü olmadığını düşünüyorum. Başarı bir günde elde edilmiyor, çok uzun ve engebeli bir yoldan geçiyor. Başarılıyım diyebilmek için önce bu yollardan geçmek gerekiyor.
SORU: Gitar çaldığınızı biliyoruz… Müzik sizin hayatınızın neresinde?
“KENDİMİ BİLDİM BİLELİ U2 GRUBUNUN HAYRANIYIM”
Kendimi bildim bileli U2 grubunun hayranıyım. Bono, şarkılarını eşi Alison’a ithaf ediyordu. Bu ismi çok seviyordum. Kızım Alison’ın adı da buradan geliyor.
SORU: Voleybolun, futboldan ve basketboldan daha popüler olması için daima başarı şart mı?
“TÜRK VOLEYBOLCULARI BU ÜLKENİN GURURU OLMAK İÇİN HER ŞEYE SAHİP”
Bunun çok fazla parametresi var. Geçmiş, kültür, coğrafya… Branşları birbirleri ile kıyaslamak çok doğru değil bu yüzden. Ben sadece şunu diyebilirim ki Türk voleybolu ve Türk voleybolcuları bu ülkenin gururu olmak için her şeye sahip. Bu nedenle de her geçen gün ilgi artıyor. İnsanlar voleybol izlediklerinde çocukları için mükemmel birer rol model, çağdaş Türk kadınını görüyor. Asla pes etmeyen, savaşçı sporcular görüyor. Kendi salonumuzda alışılagelmiş spor izleyicisinden bambaşka bir kitlemiz var.
SORU: VakıfBank adeta dünya voleyboluna damga vurdu. Türk sporunda 4’ü dünya, 4’ü Avrupa şampiyonluğu olmak üzere 10 uluslararası kupa kazanan başka takım yok. Bu büyük başarılar bir yönüyle de korkutucu değil mi? Hep zirvede kalmak zorunda olmak nasıl bir motivasyon?
“ZİRVEDE KALABİLMEK İÇİN DAİMA EN İYİSİ OLMALIYIZ”
Dediğiniz gibi zirvede kalmak, zirveye çıkmaktan çok daha büyük bir motivasyon gerektiriyor. Burada istikrar ve disiplin çok önemli iki faktör. Antrenör olarak sporcularıma her zaman iyinin de iyisi olduğu mesajını veriyorum ki bu motivasyonu korusunlar. Elbette aldığımız başarıları kutluyoruz, sporcularımı takdir ediyorum ama zirvede kalabilmek için her zaman daha iyisi olabileceğini bilmeliler.
SORU: Sezona 5 kulvarda 5 şampiyonluk hedefiyle başladınız? Sezon başında Başkan Abdi Serdar Üstünsalih, bu hedefi açıklamıştı. Şimdiden 2’sini aldınız. Geride kalan üç kupa için zorlu bir yol mu var yoksa VakıfBank, tecrübesiyle bu zorlu yolu kolaya çevirebilir mi?
“İKİ KERE KAZANMAK BİR KERE KAZANMAKTAN DAHA ZOR. AMA BİZ BU YOLU SEVİYORUZ”
Kazanabiliriz ya da kaybedebiliriz ama her durumda diğer takımlardan daha çok çalışmalıyız. Bence bizi başarılı yapan şey, kazansak bile yetinmemek. Hep daha fazlasını istemek. Motivasyonumuz bu. Hiçbir zaman oturup, ”Vay canına, neler yaptık! Şimdi 3-4 yıl sessiz kalabiliriz” demiyoruz. Bir sonraki yıl daha zor olacak. Bu yolda daha fazla ilerlemeliyiz. Belki yeniden kazanacağız tamam ama bu daha da zor olacak. Çünkü iki kere kazanmak bir kere kazanmaktan daha zor. Üçüncü daha zor, dördüncü çok daha zor. Ama biz bu yolu seviyoruz.