Bir önceki yazımda milli takımımızın şef Giovanni Guidetti’nin emin ellerinde olduğunu yazmıştım, nitekim milli takımımız Ankara’da üç gün süren maçlarda ileriye dönük çok güzel sinyaller verdi.
Olimpiyat finalisti Sırbistan karşısında ilk günün heyecanı ve konsantrasyon eksikliği fazlasıyla hem oyunumuza hem de maçın sonucuna etki etti. Eee kolay değil tabii, sosyal medyada buram buram deniz, kumsal, güneş üçlüsü paylaşılırken, kendinizi salona ve maça konsantre etmek.
Ama ikinci gün milli takımımız hayaller deniz kenarı, gerçekler Grand Prix diyerek müthiş bir mücadele ile rakibi Belcika’yı sürklase etti. Böylece bir grup klavye delikanlılarının çektiği kılıçları da yerine sokturttular. Merak etmeyin bu milli takım bu bahsettiğim kesime harakiri de yaptırtacak.
Üçüncü rakip dünya devi Brezilya’ydı ve muhtemelen bir oyuncusunun oynadığı Grand Prix maçı toplamı bizim tüm takımın toplamına eşitti. Filenin genç sultanları ellerinden geleni yaptılar, skor olarak belki mağlup olduk ama altın değerinde tecrübe kazandık.
Maçtan sonra şu oynasaydı, bu oynasaydı eleştirisi yapmak çok kolaydır. Güzel bir havuza sahibiz, her mevkide de birbirine denk 5-6 oyuncumuz var. Hollanda, Belçika ve Hırvatistan 10 tane oyuncu bulamazken, İtalya devşirme Afrikalıları oynatırken, uzun yıllar Avrupa’yı ve dünyayı domine edecek malzemeye sahibiz. Şef de iyi olunca, merak etmeyin çok kısa zamanda çok daha fazla lezzetler tadacağız.
Unutmadan, çok soran oldu çünkü, ben maçı Digitürk 58.kanalda orjinal sesiyle dinledim. Sadece maç ve seyirci sesiyle. Tavsiye ederim…